ALKOL IKINDISI
biz ne zaman içsek
köfte geç gelir
ve oturur
muhabbetin terkisine
çiplak bir efkar sözcügü
biz ne zaman içsek
sabah akar meycinin cebine
günde
kaç kez öpüsür ki
akrep ile yelkovan
biz ne zaman içsek
iç degilizdir aslinda
disimizda
bronz bir
aksam sözcügü
çiril bir
efkar sözcügü
eften püften bir kar
beklentisi
delikanli kivaminda
sevda degilse de
tabansiz sevismelerdeki
el degmemis pismanlik
biz ne zaman içsek
iç degilizdir aslinda
bu alkol ikindisi siirde
simdi burada
açilsaydin
adimin bas harfi gibi
belki agustos kokardi agustos
sen...
fikrini ipotek etmis kiralik sevdalara
senine
boyuna sevilmis sen
yalani sevdasindan büyük sen
bir bil
sen!
biz ne zaman içsek
seni düsünüyoruz
genzimizde göl
göz
yaslari...
biz ne zaman içsek
iç degilizdir aslinda..............
disimizda bronz bir Izmir aksami!
ASK HAYATI
sevmek gibi geliyordu her sey,
sevmek gibi gidiyordu kadin
adinin anlattigi, canin teni yakmasiydi,
bir bulut evet ama
aslolan
bulutun suyu yagmasaydi...
"bir insani sevmekle basliyordu her sey"
ve bosanmak için
en az iki sahit gerekiyordu!
BASKALAS AN ASK
adini anmak güzeldi
dost agizlarda sana dair cümlelerin
islatilmasi..
adini anmak..
yüksek sesle, kimsesiz
gecelerin düssel avuntularina
sirt çevirip senden söz açmak..
biraz gülünç, biraz sitemkar..
güzeldi...
adinin
türkçedeki yankisi özeldi...
Seninle yogurt yemek, kendi Kanlicanli, sülalesi
Kandilli
yogurtcunun mekaninda..
Denize amors durup, yüzüne
cepheden bakmak günesli bir mavilikle.... güzeldi..
ipe sapa konuslanmaz bahanelerle elini tutmak,
yüzünde
yüz yillik bir hasreti gidermek güzeldi...
Güzeldi'li geçmis zamanlari düsünüyorum simdi...
Cümlelerimiz
öznesiz.. Umursayan yok Kanlica'daki
yogurdu...
Ve esikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir askin
mührüdür
artik.....
BEYOGLU'NDAN
DOLMABAHÇE'YE
TASINAN BIR
ARALIK AKSAMI
Sus pus olmus, puslu bir Istanbul muydu yüzün, yoksa
çok bildik
hüzünler mi tasinmisti yüzüne
Dolmabahçe'de, çay tadinda....
Divit ucuyla yazilmis bir askin sureti vardi avuçlarinda,
tarih bir baska iklimin kivamini gösteriyordu.
Ben rehnedilmis
yelkovan gibi... hani akrep'i seven ama
yüregi takvim
yokuslarinda....
Sinemada elinin elimde terleyisinin bir anlami olmali,
sesinin
sesimde yankilanmasinin.. sanki perdedekine
üzülmüs ya da sevinmissin
de tesadüfen akmis yüzün
içime.. Yalan! Sen perdeye bakiyorsun,
fikrin benim
seyir defterimde.. ve ben amerikanca bir filmi
kürtçe
seyrediyorum...
Kadin, Beyoglu'nun bir kis aksaminda,
üstündeki deri montun
sahibine küs, soguklugundan
muzdarip yürüyordu.. Adam da.. Yürümek
hiçbir seyi
çözmüyordu, bazi Aralik aksamlarinda... Parmaginda
yarali bir öyküyü tasiyordu adam.. Kadinin yüzünde
bir
hüzün... Hüzünlü aralik aksaminda bir yüzük...
Yüzügün yüzünde dünya
güzeli bir kadinin kehaneti..
.. Sogugun ve karanligin vehameti!
Hayati, bir baskasinin pantolunu gibi, küçültülmüs,
daraltilmis.. Ilk sahibinin o pantolonla yasadigi seyler,
yani
pantolonu pantolon yapan anilar, bazi ilkbahar
bereleri yüzünden
yapilan yamalar, ter tüketen
yazlar... Hepsi daraltilmis..
Yasananlara bir beden
büyük geliyor artik hayat!
Bir aski paylasmak için çok geç, bir paylasima asik
olmak
içinse erken.. Beni sevda yerimden vurdu yine
zaman.. Simdi sana
söylenecek tek cümle:
Bende sana yetecek kadar ben kalmadi...
BILDIGIN GIBI DEGIL
bizi bilirsin
avuçla su içmeyi
marifet biliriz,
yenilmeyi bir de
kendi sahamizda..
bizi bilirsin
saçimizi islatmayi fiyaka biliriz.
limonla!
tespih yapariz,
düs kiriklarindan..
bizi bilirsin
agzinin içinde oturmak isteriz.
ve
rutubetin en yakistigi yer biliriz
agzini..
bizi bilirsin,
yasamak biliriz,
vademiz
doldugunda
avuçlarina gömülmeyi..
BÜYÜYORUM
büyüdükçe,
sentetik zamanlara
kangren ayaklar
bastim,
izi kaldi
ömrümün...
kara çaldilar yüzüme
bütün kara parçalarinda
elbette
"afrika dahil"
parça basi çalisan
kiralik katildi zaman
gülüsüm sivas yangini
aglarsam kizma...
ölmek
bile
yakisiyor bazi adama....
CEMRE
gözüme ilisti gözün
içimde infilak saati!
yasak
baktin nikotin sicagima,
bir sigara daha yaklasiyor bahar..
ellerin yaninda degil,
gemiler kalkiyor avuçlarindan
bütün limanlarda bir telas,
yaklasiyor bahar...
deniz altinda bir zindan düsü,
ayip sarilmalar, lanetli
öpücükler
bilinmez bir Nemrut esrari
arkadas daglar
gibi
korkusuz korkular...
kekikler yeseriyor
yaklasiyor bahar
bir deliligin esiginde
amansiz mekansiz
sofrasiz
yani aç, ilaçsiz
ve
hiçbir siirin eskitemedigi
gözlerin,
gözlerimin önünde
el pençe divan..
bahar damari çatladi topragin
bir nefes daha yaklasiyor
bahar!
ÇÖL DAHA IYI !
çöle kiyisi olan kentlerin
limanlari sikici olur
kus
uçar gemi geçmez,
kervan zaman içinde.
böyle kentlerde
insan
firtina gibi sever,
sevdigi için aglamayi.
hangi türküde sevmekten bahsedilse
ben hicaz olurum
elimi islatir elinin teri
ziyan olurum
seni sevmekle islanir aksam sefalarim
hangi türküde sevmekten
bahsedilse
bu çölde ben
"sair burada yasadigi kenti çöle
benzetiyor"da
bahsedilen sair olurum!
GÜLÜSÜN
gülüsünde bir mana var
saklayamazsin
sarilisinda ne
düsler
ne düsükler
sakinamazsin
ayni yollari,
kimsesiz mekanlari
birlikte özleme
hasreti..
yalnizligimin dert ortagi gastrit..
gülüsünde bir mana var
saklayamazsin
bütün iç savaslarda
rehin alindi bu yürek
kandiramazsin
hangi çekilisin
büyük ikramiyesi bu,
en uzak
sevismelerin
yeni yetme utanci
lakin ask
biraz
da utanmaktir yasamaktan....
sakinamazsin...
yeni yetmelik
isine gelince
o zaten hepimizin gizli öznesi
Türkçe'de
var
bazi dillerde yok
gülüsünde bir mana var
saklayamazsin
kime niyet kime
felaket bu ask
anlayamazsin
ödümüz patliyor aci çekmekten
oysa
biraz da
acidir
askin mayasi....
kaçinamazsin..
gülüsündeki manayi saklayamazsin
tutunacak verimiz yok
resmi tutanaklarda
gülüsünde bin yillik hasret var
saklayamazsin
.........................................
bu yazik karsilasmanin
alnimiza çakiliyor anafikri:
aska cesaretimiz yoksa
baska zaman görüsürüz!
HEPSI BU
degisen ben degilim
dönüsen savas
yaslanmakla
islanmak ayni sey:
bir yagmurun gölgesinde ihtiyarlamak
simdi ölüm bile yetmiyor
acilarimizi tartmaya
dostlar
alingan bir sahili pinekliyorlar
bir
merhaba'yi biçaklar gibi artik
selamlasmalar
degisen ben degilim
dönüsen savas
artik zaman bile yetmiyor
yasadigimizi sanmaya
yine de isiklar bu kenti
güzelmis gibi gösteriyor
geceleri...
geceler...
yani
Ahmet Hasim'in kafiyeleri....
seni aklima düsüren
yerçekimi degil
yalanci
yildizlar
öyle uzaksin ki
üflesem soguyacaksin
sarilsam okyanus
bir aska yetecek kadar
ve animsatacak kadar
sebepsiz
bir ölümü,
acilarimiz
ve kafiyelerimiz var...
iste hepsi bu kadar....
IMGESI KENDINDEN KALIN
orada
bizans
orada
topkapi ve surlar
ve rutubet, aslanim!
simdiki zamanlarda aklim
genis
zamanlardaki
rehavet!
siirdik bütün asksamlari
seninle
saçindan bir dal
düstü
yüzünün en issiz yerine
yine sen
ve yine sizlik
sensiz artik bu sehir
fasistanbul!
ISLIK
senin sesinle baslayan bir islik
kehribar kokusu
kulaklarimda
nasil bir nargile yakmak bu fitil gibi
sarhoslukta..
kim bu öldürücü musikinin
güftesini gömebilir kuytulugun
makamina
yalniz hicazdi felaket efem saatlerinde
kimi
görsem göz yarasi yüzümde,
kimi duysam
senin sesinden
islak bir islik
ve ben artik her sarkida
kendime vokal
yapiyorum,
yüzüm gözüm ipislik...
ISSIZ SIIR
bu imkansizliklar
bu yaralar
hepsi,
hepsi
insan isi
sevda diye bagiran yüzün,
bir kitabin en sir satirini
okuyan sesin,
beni bana düsman eden,
aglamakli
gecelerimin
tek temsilcisi
ve hiçbir yerde subesi
olmayan yüzün
yani bastan ayaga sen...
bu bakislar
bu bakir tadi
hepsi,
hepsi
insan isi
ve insanin insana ettigi
en yalan yemin:
Ask!
hepsi,
hepsi insan isi...
KARDIYOLOJI
kalbim bir etten organ sadece
kalbim yüregim olur,
sen gelince....
KAYIP KENTIN YAKISIKLISI
dokuzunda kayboldu mayis'in,
cesedi bulundu
onikisinde...
kaçirildiginda da
kayboldugunda da
ve cesetken
de
yakisikliydi...
amcamdi...
KIZIM BERFIN'E . . .
Berfinim,
içimin güler yüzü,
yasanilasi iklimim
hosgeldin.
(adimin çapraz yazilmasi kimin
umrunda..
denize
düsen yilana öykünür
biraz da...)
bir aralik siziverdin iste
ömrümüzün en gevrek zamani...
çit diyor kiriliyoruz,
öfke kadar saydamiz o zamanlar
ve kirilgan
biçak kadar!
kizim demeyi ögrettigin için
o tanrisal kokun
ve
gülüsündeki baban için
ki hala zilleri çalip kaçmak istiyorduk
yarim yamalak ask
kirintilari
tabakta birakilmis, yazik atilacak bir sevda
haritasi,
hatta el degmemis delilikler istiyorduk..
çocuktuk daha
büyümeye direniyorduk,
is
toplantilarinda lolipop zamanlar düslüyorduk
ama siziverdin iste...
bir avuç yesil gevrek rokaydik,
mayismamiza bir limon yetecekti..
biz garsonu bekliyorduk,
sen çikageldin...
hosgeldin berfinim...
kizim kizginligim..
bilmiyorduk daha,
objektiflerin objektif olmadigini,
ikimize yeter saniyorduk
ikimizin toplami,
meger doyurmak çok zormus
içimizdeki
hayvani..
habersiz geldin, kusura bakma
ortalik biraz daginikti...
simdi hemen toparlariz saniyorduk,
olmamistik daha...
isin zor kizim,
hem büyüyecek
hem bizi
büyüteceksin..
baban mi var, derdin var kizim..
hosgeldin kizim,
içimin gülen yüzü, hosgeldin...
MEVSIMLIK SARKI
kaniyor takvimden gamsiz agaçsiz
evlatlarini döver gibi seven
bir sonbahar
güvertesinde adresini sasirmis
kayip bir
nisan yagmuru
ömrümün sol anahtarisin
hazan makaminin kapisini açan
ne nisanlar gördüm ben
ilkbahardan kaçarken
bir
mizrapa tutunan
ne bileyim ben
böyle bir seydir herhalde
bir
mevsimin sarkisi
ya da mevsimlik bir vivaldi sancisi...
ekim kasim islerini ögrenirken bir keman
aglamayi bir de,
sarkiya söz yürür,
yesile aldanir suyun kudreti
ve
sen hiçbir zaman
sol anahtari yaptiracak bir çilingir bulamazsin
bana kalirsa sen,
ömrünün sonuna kadar,
o sarkinin
kapisinda kalacaksin!
NISANLIK ÖLDÜ MÜ?
kosulacak bir sanci gibi inceden
genceden aktim geceye
ihtiyar sokaklarda acemi lambalar
ve islak bir isik
ilkbahara
ilkbaharin günahi olmaz nasilsa..
çocuklar bulmus, getirdiler
kanadi kirilmis bir nisan
yagmurunu
nisan'in kuyruguna teneke baglar mi insan,
çocuk
olmasa?...
ask sakasini kaldirir mi insan,
çocuk
olmasa...
bir celsede bosaniyor magrur bir yagmur,
nisanlarin yenildigi
yalanci baharlarda..
ilkbaharin günahi olmaz nasilsa !
ÖYLE BAKMA ÇÜNKÜ . . .
güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden
dünyaya,
hayret, hasret ve biraz da
bayat bayram sekeri kederiyle
bakan,
akli canbaz, yanagi al,
sesi çilek aromasi
bir çocuk oturuyor
gözlerinde...
PASTIRMA YAZI
böyle zamansiz günesli,
umulmadik mavi günlerde
bir
bekleme salonu yalnizligina
bürünüyorum..
iliklerimdeki
yitik aski
sarhos bir unutkanliga ilikliyorum...
sanki siirini bilmedigim
bir fransiz aksaminda
kaldirim taslarini sayiyorum kalbimin..
içimde ayak
izlerin,
aylak bir yaz geçiyor avuçlarimdan...
ve ben ne zaman,
kiminle sevissem,
hâlâ seni
aldatiyorum!
SANA KALAN SAZ
sana
yaralarimdan çiçekler,
ilk yardim geceler biraz
da
ve yanginda kurtarilmasi imkansiz acilar
birakiyorum..
seni özümün gizinde sakliyorum..
bütün asklarimin izlerini
sayiklayarak
ve aldatarak tüm sevdiklerimi,
sana
cinayetimin ipuçlarini birakiyorum...
vasiyeti
olmayan ölüler ülkesinden
(türkülerin sirtindaki muamma!)
yazik bir nakarat birakiyorum sana
"ben sana gülüm demem
gülün ömrü az olur"
öç biter,
biter sarki,
yaz olur...
SEBEBIM DERLER YA . . .
ölümüm senden olur
bilinsin
ne uçsuz bir kan
akisi
ne bugusu kadehte rakinin,
ela ve sonsuz bir tenesir
uykusu
gözlerinin aglamakli bebegine...
acemi zamanlar silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin
sen istesen aslinda
bütün kafiyeleri
eskitirsin
aklinda kalmayacak aklim
baska kollar baska sarilmalar
ve her defasinda alsancak
platonik rutubet kokacak
aklina bir fikir gelecek
bir çift iri memenin kuskusuna
fidye vereceksin
bütün iklimlerin feri silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin
gözlerin bir içimçaydi bizansta,
gözlerin,
ela
tenesir uykularima kapanan kirik pencere..
SON DURAK
kilitlenmis beton kanatlari kuslarin oksit gibi yakiskan bir mayismayla agarmis gün pas tutan kelimeler için bir iksir belki de ya da aklina susamis sevgililerin safdilligi acitmis ömrünü çekirgelerin medyatik sorusturmalardaki enflasyonist yargilar haber degeri tasimiyor haber spikerinin ölümü herkes kendi mansetinde satir arasi hiçbir bakisi aydinlatmiyor florasan bugusu burasi son durak inecekler için son firsat bir daha ne süper ne mega kupon verilecek kalanlar soförün evini göremeyecekler hiçbir zaman onlari sonsuza götürecek, afaroz edilmis bir merak burasi son durak hafizada kalan tek numara için telefona uzanir elleri ölümüne randevulu insanlarin temize çekilemez not defterleri
SUSUSTU YÜZÜN
bu ufukta bitiyor yüzün
ve baska bir gökyüzü basliyor
komsu ellerle sarmalaniyorsun
yaniyorsun....
ne kadar övülsen az
avazim çiktigi kadar susuyorum
ismindeki sesli harfleri
mayinli bir gülümsemeyle
senin karasularinda olmak,
üstünde ilkbahar bir entari,
sanki
yeniden
eski bir öyküye baslamak...
yüzündeki o billur aksam kahvaltisi
sürgülerken özümü,
ne kadarini sustuk
konustuklarimizin?....
TARIHÇE
önce hain bir uykunun sevimsiz sabahi
gibi siradan mahmur,
ayni sabahin
ilk sicak çayi gibi ferah
bir
karsilasma...
-Merhaba!
sonra güzel
ve en sicak gülüsmelerin ev sahibi
bir
yüz...
-Görüsürüz!
derken
sanki elin elimde
kem gözlere keder
dünya güzeli sohbetler
-Ara beni!
ardindan
derimizin altina sizan
hani katiyen raki
içme mecburiyeti çagristiran
bir korku ki
-Eyvah!
ve simdi
kalbimi karanliklarda hançerleyebn
aklimi
basimdan eyleyen
çok uzun yollarda
hiç uykulu otobüs
saatleri gibi
acitan
kanatan
yani
korktugumuz
yani basimiza gelen
büyüdükçe büyüleyen
ask...
-Seni seviyorum!
simdi sen
kalbimin közünde kivilcim kivaminda
agriyan....
YASAK
yasak bana gözlerini anlamak
ellerin
bana yasak
ah olaydim
gözünde yas
fikrinde telas
düsünce suçun
beraatin olaydim
fakat yasak
yasak bana gözlerini anlamak
ellerin
bana yasak
ah olaydim
yüzünde sürgün
yataginda mülteci
vatanin
anayurdun olaydim
fakat yasak
yasak bana gözlerini anlamak
ellerin,
uyrugum
bana yasak.............
YASAYABILME IHTIMALI . . .
Sanem'e
soguk ve sehirlerarasi
otobüslerde vazgeçtim
çocuk
olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu
babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haslama
yeme ihtimalini
sevdim.
Ilkokulun silgi kokan, tebesir lekeli yillarinda
(Ankara'da
karbonmonoksit sonbaharlar yasanirdi o
zaman) özlemeye basladim
herkesi.. Ve bu hasret öyle
uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri
özlemeye basladim
sonra..
Bizim Kemalettin Tugcu'larimiz vardi...
Bir de camlarin
bugusuna yazi yazma imkani...
Yumurta kokan arkadaslarla paylasilan
kahverengi siralarda,
solculuk oynamaya basladik..
Ben doktor
oluyordum sen
hemsire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kirmizi boyalarla umut
ikliminde harfler yaziliyordu,
pütürlü duvarlara ve Türk Dil
Kurumu'na inat bir
Türkçeyle... Agbilerimizden ögrendik, S
harfinden
orak çekiç figürleri türetmeyi..
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yagiyordu.
Ve kapali
mekanlarda sevismeyi öneriyordu
haber bültenleri..
Oysa
Ankara'da hiç sevismedim ben.
Disiplin kurulunda tartisilan askim
olmadi benim..
(Sinifça gidilen pikniklerde kiçimiza batan
platonik
dikenleri saymazsak..)
Ankara'ya usul usul kursun
yagiyordu.. Ve belli bir
saatten sonra sokaga çikmamayi öneriyordu
haber
bültenleri.. Oysa hiç kursun yaram olmadi benim..
Ve
hiçbir mahkeme tutanaginda geçmedi adim..
Çatismalarin ortasinda
sevimli bir çocuk yüzüydüm
sadece..
Sana siirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama
sen
yoktun.. Ben, senin beni sevebilme ihtimalini
seviyordum, suni
teneffüs saatlerinde.. Okul servisi
seni hep zamansiz, amansizca bir
lojman griligine
götürüyordu.. Ben, senin benimle Tunali Hilmi
Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum..
Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
Yaz sicagi topraga çekiyordu tenimin çatlamaya hazir
gevrekligini.. Sonra otobüs oluyordum,
kirik yarik yollarin
çare bilmez sürgünü..
Ne yana baksam dag ve deniz saniyordum Mus
ovasinin yalanci maviligini.. Otobüs oluyordum bir
süre..
Yanimizdan geçen kara trenlerle yarisiyordum,
yanagim otobüs caminin
garantisinde..
Otobüs oluyordum.. Bir ülkeden bir iç ülkeye..
Çocukluguma yaklastikça büyüyordum...
Zap suyunun sesini basina koyuyordum sarkilarimin
listesinin..
Korkuyordum..Sonra iniyordum otobüsten..
Çarsidan bizim eve giden,
ömrümün en uzun, ömrümün
en kisa, ömrümün en çocuk, ömrümün en
ihtiyar yolunu
kosuyordum.. Çünkü sonunda annem oluyordum babam
kokuyordum sonunda...
Soguk ve sehirlerarasi otobüslerde vazgeçtim,
çocuk
olmaktan..
Ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu
babam...
Ben seninle birgün Van'daki bir kahvalti salonunda...
Ben
seninle (sadece bilmek zorunda kalanlarin bildigi)
bir yol üstü
lokantasinda...
Ben seninle, Agri dagina mistik ve demli bir çay
kivaminda bakan Dogubeyazit'in herhangi bir toprak
daminda..
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli
cografyasinda olma ihtimalini sevdim..
Ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim !
YAZAMAK IÇIN
mevsim disi
sarisin bir kederdin
soguk
yazlikta...
Sayfiye hanimin tembel düslerine
ve çiplak
ayakla
betona basiyordu yaz..
bense paslanmis bir keyifle
hayatimi yazamak istiyordum
sensizlige
gül bugusu bir edebiyat ariyordum..
her tanismada
bir "memnun oldum" öldüren
devrik
katillerdik hepimiz
ve sen
faili yaz bir cinayettin
o maktül yazlik
aksaminda