YILMAZ ERDOGAN´IN SIIRLERI



 ALKOL IKINDISI

biz ne zaman içsek
köfte geç gelir
ve oturur muhabbetin terkisine
çiplak bir efkar sözcügü

biz ne zaman içsek
sabah akar meycinin cebine
günde kaç kez öpüsür ki
akrep ile yelkovan

biz ne zaman içsek
iç degilizdir aslinda
disimizda bronz bir
aksam sözcügü

çiril bir
efkar sözcügü
eften püften bir kar beklentisi
delikanli kivaminda
sevda degilse de
tabansiz sevismelerdeki
el degmemis pismanlik

biz ne zaman içsek
iç degilizdir aslinda

bu alkol ikindisi siirde
simdi burada
açilsaydin
adimin bas harfi gibi
belki agustos kokardi agustos

sen...
fikrini ipotek etmis kiralik sevdalara
senine boyuna sevilmis sen
yalani sevdasindan büyük sen
bir bil sen!

biz ne zaman içsek
seni düsünüyoruz
genzimizde göl göz
yaslari...

biz ne zaman içsek
iç degilizdir aslinda..............

disimizda bronz bir Izmir aksami!



ASK HAYATI

sevmek gibi geliyordu her sey,
sevmek gibi gidiyordu kadin
adinin anlattigi, canin teni yakmasiydi,
bir bulut evet ama aslolan
bulutun suyu yagmasaydi...

"bir insani sevmekle basliyordu her sey"
ve bosanmak için
en az iki sahit gerekiyordu!



BASKALAS  AN  ASK

adini anmak güzeldi
dost agizlarda sana dair cümlelerin islatilmasi..
adini anmak..
yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düssel avuntularina
sirt çevirip senden söz açmak..
biraz gülünç, biraz sitemkar..
güzeldi...
adinin türkçedeki yankisi özeldi...

Seninle yogurt yemek, kendi Kanlicanli, sülalesi
Kandilli yogurtcunun mekaninda..
Denize amors durup, yüzüne
cepheden bakmak günesli bir mavilikle.... güzeldi..

ipe sapa konuslanmaz bahanelerle elini tutmak,
yüzünde
yüz yillik bir hasreti gidermek güzeldi...

Güzeldi'li geçmis zamanlari düsünüyorum simdi...
Cümlelerimiz öznesiz.. Umursayan yok Kanlica'daki
yogurdu...

Ve esikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir askin
mührüdür artik.....



BEYOGLU'NDAN
DOLMABAHÇE'YE TASINAN BIR
ARALIK AKSAMI

Sus pus olmus, puslu bir Istanbul muydu yüzün, yoksa
çok bildik hüzünler mi tasinmisti yüzüne
Dolmabahçe'de, çay tadinda....
Divit ucuyla yazilmis bir askin sureti vardi avuçlarinda,
tarih bir baska iklimin kivamini gösteriyordu.
Ben rehnedilmis yelkovan gibi... hani akrep'i seven ama
yüregi takvim yokuslarinda....

Sinemada elinin elimde terleyisinin bir anlami olmali,
sesinin sesimde yankilanmasinin.. sanki perdedekine
üzülmüs ya da sevinmissin de tesadüfen akmis yüzün
içime.. Yalan! Sen perdeye bakiyorsun, fikrin benim
seyir defterimde.. ve ben amerikanca bir filmi kürtçe
seyrediyorum...

Kadin, Beyoglu'nun bir kis aksaminda,
üstündeki deri montun sahibine küs, soguklugundan
muzdarip yürüyordu.. Adam da.. Yürümek hiçbir seyi
çözmüyordu, bazi Aralik aksamlarinda... Parmaginda
yarali bir öyküyü tasiyordu adam.. Kadinin yüzünde
bir hüzün... Hüzünlü aralik aksaminda bir yüzük...
Yüzügün yüzünde dünya güzeli bir kadinin kehaneti..
.. Sogugun ve karanligin vehameti!

Hayati, bir baskasinin pantolunu gibi, küçültülmüs,
daraltilmis.. Ilk sahibinin o pantolonla yasadigi seyler,
yani pantolonu pantolon yapan anilar, bazi ilkbahar
bereleri yüzünden yapilan yamalar, ter tüketen
yazlar... Hepsi daraltilmis.. Yasananlara bir beden
büyük geliyor artik hayat!

Bir aski paylasmak için çok geç, bir paylasima asik
olmak içinse erken.. Beni sevda yerimden vurdu yine
zaman.. Simdi sana söylenecek tek cümle:
 
 

Bende sana yetecek kadar ben kalmadi...



BILDIGIN GIBI DEGIL

bizi bilirsin
avuçla su içmeyi
marifet biliriz,
yenilmeyi bir de
kendi sahamizda..

bizi bilirsin
saçimizi islatmayi fiyaka biliriz.
limonla!
tespih yapariz,
düs kiriklarindan..

bizi bilirsin
agzinin içinde oturmak isteriz.
ve rutubetin en yakistigi yer biliriz
agzini..

bizi bilirsin,
yasamak biliriz,
vademiz doldugunda
avuçlarina gömülmeyi..
 



BÜYÜYORUM

büyüdükçe,
sentetik zamanlara
kangren ayaklar bastim,
izi kaldi
ömrümün...

kara çaldilar yüzüme
bütün kara parçalarinda
elbette
"afrika dahil"
parça basi çalisan
kiralik katildi zaman

gülüsüm sivas yangini
aglarsam kizma...
ölmek bile
yakisiyor bazi adama....



CEMRE

gözüme ilisti gözün
içimde infilak saati!
yasak baktin nikotin sicagima,
bir sigara daha yaklasiyor bahar..

ellerin yaninda degil,
gemiler kalkiyor avuçlarindan
bütün limanlarda bir telas,
yaklasiyor bahar...

deniz altinda bir zindan düsü,
ayip sarilmalar, lanetli öpücükler
bilinmez bir Nemrut esrari
arkadas daglar gibi
korkusuz korkular...
kekikler yeseriyor
yaklasiyor bahar

bir deliligin esiginde
amansiz mekansiz
sofrasiz
yani aç, ilaçsiz
ve
hiçbir siirin eskitemedigi
gözlerin,
gözlerimin önünde
el pençe divan..
bahar damari çatladi topragin
bir nefes daha yaklasiyor bahar!
 



ÇÖL DAHA IYI !

çöle kiyisi olan kentlerin
limanlari sikici olur
kus uçar gemi geçmez,
kervan zaman içinde.
böyle kentlerde insan
firtina gibi sever,
sevdigi için aglamayi.

hangi türküde sevmekten bahsedilse
ben hicaz olurum
elimi islatir elinin teri
ziyan olurum

seni sevmekle islanir aksam sefalarim
hangi türküde sevmekten bahsedilse
bu çölde ben
"sair burada yasadigi kenti çöle benzetiyor"da
bahsedilen sair olurum!



GÜLÜSÜN

gülüsünde bir mana var
saklayamazsin
sarilisinda ne düsler
ne düsükler
sakinamazsin

ayni yollari,
kimsesiz mekanlari
birlikte özleme hasreti..
yalnizligimin dert ortagi gastrit..

gülüsünde bir mana var
saklayamazsin

bütün iç savaslarda
rehin alindi bu yürek
kandiramazsin

hangi çekilisin
büyük ikramiyesi bu,
en uzak sevismelerin
yeni yetme utanci
lakin ask
biraz da utanmaktir yasamaktan....
sakinamazsin...
yeni yetmelik isine gelince
o zaten hepimizin gizli öznesi
Türkçe'de var
bazi dillerde yok

gülüsünde bir mana var
saklayamazsin
kime niyet kime felaket bu ask
anlayamazsin

ödümüz patliyor aci çekmekten
oysa
biraz da acidir
askin mayasi....
kaçinamazsin..

gülüsündeki manayi saklayamazsin
tutunacak verimiz yok
resmi tutanaklarda

gülüsünde bin yillik hasret var
saklayamazsin
.........................................

bu yazik karsilasmanin
alnimiza çakiliyor anafikri:

aska cesaretimiz yoksa
baska zaman görüsürüz!
 



HEPSI BU

degisen ben degilim
dönüsen savas
yaslanmakla islanmak ayni sey:

bir yagmurun gölgesinde ihtiyarlamak

simdi ölüm bile yetmiyor
acilarimizi tartmaya
dostlar
alingan bir sahili pinekliyorlar
bir merhaba'yi biçaklar gibi artik
selamlasmalar

degisen ben degilim
dönüsen savas

artik zaman bile yetmiyor
yasadigimizi sanmaya

yine de isiklar bu kenti
güzelmis gibi gösteriyor
geceleri...

geceler...
yani
Ahmet Hasim'in kafiyeleri....

seni aklima düsüren
yerçekimi degil
yalanci yildizlar
öyle uzaksin ki
üflesem soguyacaksin
sarilsam okyanus

bir aska yetecek kadar
ve animsatacak kadar
sebepsiz bir ölümü,
acilarimiz
ve kafiyelerimiz var...

iste hepsi bu kadar....
 



IMGESI KENDINDEN KALIN

orada
bizans
orada
topkapi ve surlar
ve rutubet, aslanim!
simdiki zamanlarda aklim
genis zamanlardaki
rehavet!

siirdik bütün asksamlari
seninle
saçindan bir dal düstü
yüzünün en issiz yerine

yine sen
ve yine sizlik
sensiz artik bu sehir
fasistanbul!



ISLIK

senin sesinle baslayan bir islik
kehribar kokusu kulaklarimda
nasil bir nargile yakmak bu fitil gibi
sarhoslukta..

kim bu öldürücü musikinin
güftesini gömebilir kuytulugun makamina
yalniz hicazdi felaket efem saatlerinde
kimi görsem göz yarasi yüzümde,
kimi duysam
senin sesinden islak bir islik
ve ben artik her sarkida
kendime vokal yapiyorum,
yüzüm gözüm ipislik...



ISSIZ SIIR

bu imkansizliklar
bu yaralar
hepsi,
hepsi insan isi

sevda diye bagiran yüzün,
bir kitabin en sir satirini
okuyan sesin,
beni bana düsman eden,
aglamakli gecelerimin
tek temsilcisi
ve hiçbir yerde subesi
olmayan yüzün
yani bastan ayaga sen...

bu bakislar
bu bakir tadi
hepsi,
hepsi insan isi
ve insanin insana ettigi
en yalan yemin: Ask!
hepsi,
hepsi insan isi...



KARDIYOLOJI

kalbim bir etten organ sadece
kalbim yüregim olur,
sen gelince....



KAYIP KENTIN YAKISIKLISI

dokuzunda kayboldu mayis'in,
cesedi bulundu
onikisinde...

kaçirildiginda da
kayboldugunda da
ve cesetken de
yakisikliydi...
 
 

amcamdi...



KIZIM BERFIN'E . . .

Berfinim,
içimin güler yüzü,
yasanilasi iklimim hosgeldin.

(adimin çapraz yazilmasi kimin
umrunda..
denize düsen yilana öykünür
biraz da...)

bir aralik siziverdin iste
ömrümüzün en gevrek zamani...
çit diyor kiriliyoruz,
öfke kadar saydamiz o zamanlar
ve kirilgan
biçak kadar!

kizim demeyi ögrettigin için
o tanrisal kokun
ve gülüsündeki baban için

ki hala zilleri çalip kaçmak istiyorduk
yarim yamalak ask kirintilari
tabakta birakilmis, yazik atilacak bir sevda
haritasi,
hatta el degmemis delilikler istiyorduk..
çocuktuk daha
büyümeye direniyorduk,
is toplantilarinda lolipop zamanlar düslüyorduk

ama siziverdin iste...
bir avuç yesil gevrek rokaydik,
mayismamiza bir limon yetecekti..
biz garsonu bekliyorduk,
sen çikageldin...

hosgeldin berfinim...
kizim kizginligim..
bilmiyorduk daha,

objektiflerin objektif olmadigini,
ikimize yeter saniyorduk ikimizin toplami,
meger doyurmak çok zormus
içimizdeki hayvani..

habersiz geldin, kusura bakma
ortalik biraz daginikti...
simdi hemen toparlariz saniyorduk,
olmamistik daha...

isin zor kizim,
hem büyüyecek
hem bizi büyüteceksin..
baban mi var, derdin var kizim..

hosgeldin kizim,
içimin gülen yüzü, hosgeldin...
 



MEVSIMLIK SARKI

kaniyor takvimden gamsiz agaçsiz
evlatlarini döver gibi seven bir sonbahar
güvertesinde adresini sasirmis
kayip bir nisan yagmuru

ömrümün sol anahtarisin
hazan makaminin kapisini açan
ne nisanlar gördüm ben
ilkbahardan kaçarken
bir mizrapa tutunan

ne bileyim ben
böyle bir seydir herhalde
bir mevsimin sarkisi
ya da mevsimlik bir vivaldi sancisi...

ekim kasim islerini ögrenirken bir keman
aglamayi bir de,
sarkiya söz yürür,
yesile aldanir suyun kudreti
ve sen hiçbir zaman
sol anahtari yaptiracak bir çilingir bulamazsin
bana kalirsa sen,
ömrünün sonuna kadar,
o sarkinin kapisinda kalacaksin!



NISANLIK ÖLDÜ MÜ?

kosulacak bir sanci gibi inceden
genceden aktim geceye
ihtiyar sokaklarda acemi lambalar
ve islak bir isik ilkbahara
ilkbaharin günahi olmaz nasilsa..

çocuklar bulmus, getirdiler
kanadi kirilmis bir nisan yagmurunu
nisan'in kuyruguna teneke baglar mi insan,
çocuk olmasa?...
ask sakasini kaldirir mi insan,
çocuk olmasa...

bir celsede bosaniyor magrur bir yagmur,
nisanlarin yenildigi yalanci baharlarda..
ilkbaharin günahi olmaz nasilsa !



ÖYLE BAKMA ÇÜNKÜ . . .

güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden
dünyaya,
hayret, hasret ve biraz da
bayat bayram sekeri kederiyle bakan,
akli canbaz, yanagi al,
sesi çilek aromasi
bir çocuk oturuyor
gözlerinde...
 



PASTIRMA YAZI

böyle zamansiz günesli,
umulmadik mavi günlerde
bir bekleme salonu yalnizligina
bürünüyorum..
iliklerimdeki yitik aski
sarhos bir unutkanliga ilikliyorum...

sanki siirini bilmedigim
bir fransiz aksaminda
kaldirim taslarini sayiyorum kalbimin..
içimde ayak izlerin,
aylak bir yaz geçiyor avuçlarimdan...

ve ben ne zaman,
kiminle sevissem,
hâlâ seni aldatiyorum!
 



SANA KALAN SAZ

sana
yaralarimdan çiçekler,
ilk yardim geceler biraz da
ve yanginda kurtarilmasi imkansiz acilar
birakiyorum..

seni özümün gizinde sakliyorum..
bütün asklarimin izlerini sayiklayarak
ve aldatarak tüm sevdiklerimi,

sana
cinayetimin ipuçlarini birakiyorum...
vasiyeti olmayan ölüler ülkesinden
(türkülerin sirtindaki muamma!)
yazik bir nakarat birakiyorum sana

"ben sana gülüm demem
gülün ömrü az olur"

öç biter,
biter sarki,

yaz olur...



SEBEBIM DERLER YA . . .

ölümüm senden olur
bilinsin
ne uçsuz bir kan akisi
ne bugusu kadehte rakinin,
ela ve sonsuz bir tenesir uykusu
gözlerinin aglamakli bebegine...

acemi zamanlar silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin
sen istesen aslinda
bütün kafiyeleri eskitirsin

aklinda kalmayacak aklim
baska kollar baska sarilmalar
ve her defasinda alsancak
platonik rutubet kokacak
aklina bir fikir gelecek
bir çift iri memenin kuskusuna
fidye vereceksin

bütün iklimlerin feri silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin

gözlerin bir içimçaydi bizansta,
gözlerin,
ela tenesir uykularima kapanan kirik pencere..
 



SON DURAK
kilitlenmis beton kanatlari kuslarin
oksit gibi yakiskan bir mayismayla agarmis gün
pas tutan kelimeler için bir iksir belki de
ya da aklina susamis sevgililerin safdilligi
acitmis ömrünü çekirgelerin
medyatik sorusturmalardaki enflasyonist yargilar
haber degeri tasimiyor haber spikerinin ölümü
herkes kendi mansetinde satir arasi
hiçbir bakisi aydinlatmiyor florasan bugusu

burasi son durak inecekler için son firsat
bir daha ne süper ne mega kupon verilecek
kalanlar soförün evini göremeyecekler hiçbir zaman
onlari sonsuza götürecek, afaroz edilmis bir merak
burasi son durak

hafizada kalan tek numara için
telefona uzanir elleri
ölümüne randevulu insanlarin
temize çekilemez not defterleri




SUSUSTU YÜZÜN

bu ufukta bitiyor yüzün
ve baska bir gökyüzü basliyor
komsu ellerle sarmalaniyorsun
yaniyorsun....

ne kadar övülsen az
avazim çiktigi kadar susuyorum
ismindeki sesli harfleri

mayinli bir gülümsemeyle
senin karasularinda olmak,
üstünde ilkbahar bir entari,
sanki
yeniden
eski bir öyküye baslamak...

yüzündeki o billur aksam kahvaltisi
sürgülerken özümü,
ne kadarini sustuk
konustuklarimizin?....



TARIHÇE

önce hain bir uykunun sevimsiz sabahi
gibi siradan mahmur,
ayni sabahin
ilk sicak çayi gibi ferah
bir karsilasma...
-Merhaba!

sonra güzel
ve en sicak gülüsmelerin ev sahibi
bir yüz...
-Görüsürüz!

derken
sanki elin elimde
kem gözlere keder
dünya güzeli sohbetler
-Ara beni!

ardindan
derimizin altina sizan
hani katiyen raki içme mecburiyeti çagristiran
bir korku ki
-Eyvah!

ve simdi
kalbimi karanliklarda hançerleyebn
aklimi basimdan eyleyen
çok uzun yollarda
hiç uykulu otobüs saatleri gibi
acitan
kanatan
yani korktugumuz
yani basimiza gelen
büyüdükçe büyüleyen
ask...
-Seni seviyorum!

simdi sen
kalbimin közünde kivilcim kivaminda
agriyan....
 



YASAK

yasak bana gözlerini anlamak
ellerin
bana yasak

ah olaydim
gözünde yas
fikrinde telas
düsünce suçun
beraatin olaydim

fakat yasak
yasak bana gözlerini anlamak
ellerin bana yasak

ah olaydim
yüzünde sürgün
yataginda mülteci
vatanin
anayurdun olaydim

fakat yasak
yasak bana gözlerini anlamak
ellerin, uyrugum
bana yasak.............
 
 



YASAYABILME IHTIMALI . . .
                                              Sanem'e
 

soguk ve sehirlerarasi
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haslama
yeme ihtimalini sevdim.

Ilkokulun silgi kokan, tebesir lekeli yillarinda
(Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yasanirdi o
zaman) özlemeye basladim herkesi.. Ve bu hasret öyle
uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye basladim
sonra..

Bizim Kemalettin Tugcu'larimiz vardi...
Bir de camlarin bugusuna yazi yazma imkani...

Yumurta kokan arkadaslarla paylasilan
kahverengi siralarda, solculuk oynamaya basladik..
Ben doktor
oluyordum sen hemsire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kirmizi boyalarla umut ikliminde harfler yaziliyordu,
pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir
Türkçeyle... Agbilerimizden ögrendik, S harfinden
orak çekiç figürleri türetmeyi..

Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yagiyordu.
Ve kapali mekanlarda sevismeyi öneriyordu
haber bültenleri..
Oysa Ankara'da hiç sevismedim ben.
Disiplin kurulunda tartisilan askim olmadi benim..
(Sinifça gidilen pikniklerde kiçimiza batan platonik
dikenleri saymazsak..)
Ankara'ya usul usul kursun yagiyordu.. Ve belli bir
saatten sonra sokaga çikmamayi öneriyordu haber
bültenleri.. Oysa hiç kursun yaram olmadi benim..
Ve hiçbir mahkeme tutanaginda geçmedi adim..
Çatismalarin ortasinda sevimli bir çocuk yüzüydüm
sadece..
 

Sana siirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama
sen yoktun.. Ben, senin beni sevebilme ihtimalini
seviyordum, suni teneffüs saatlerinde.. Okul servisi
seni hep zamansiz, amansizca bir lojman griligine
götürüyordu.. Ben, senin benimle Tunali Hilmi
Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum..

Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

Yaz sicagi topraga çekiyordu tenimin çatlamaya hazir
gevrekligini.. Sonra otobüs oluyordum,
kirik yarik yollarin çare bilmez sürgünü..
Ne yana baksam dag ve deniz saniyordum Mus
ovasinin yalanci maviligini.. Otobüs oluyordum bir
süre.. Yanimizdan geçen kara trenlerle yarisiyordum,
yanagim otobüs caminin garantisinde..
Otobüs oluyordum.. Bir ülkeden bir iç ülkeye..
Çocukluguma yaklastikça büyüyordum...

Zap suyunun sesini basina koyuyordum sarkilarimin
listesinin.. Korkuyordum..Sonra iniyordum otobüsten..
Çarsidan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün
en kisa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu
kosuyordum.. Çünkü sonunda annem oluyordum babam
kokuyordum sonunda...

Soguk ve sehirlerarasi otobüslerde vazgeçtim,
çocuk olmaktan..
Ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle birgün Van'daki bir kahvalti salonunda...
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanlarin bildigi)
bir yol üstü lokantasinda...
Ben seninle, Agri dagina mistik ve demli bir çay
kivaminda bakan Dogubeyazit'in herhangi bir toprak
daminda..
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli
cografyasinda olma ihtimalini sevdim..
 
 
 

Ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim !



YAZAMAK IÇIN

mevsim disi
sarisin bir kederdin
soguk yazlikta...
Sayfiye hanimin tembel düslerine
ve çiplak ayakla
betona basiyordu yaz..

bense paslanmis bir keyifle
hayatimi yazamak istiyordum
sensizlige
gül bugusu bir edebiyat ariyordum..

her tanismada
bir "memnun oldum" öldüren
devrik katillerdik hepimiz

ve sen
faili yaz bir cinayettin
o maktül yazlik aksaminda






ANASAYFA